Preloader
  • +905069723427
  • Yeniköy Mah. Kırkgöz Cad. Hanife Hanım Sitesi A-Blok No:176 Daire:6,Kat:1, 07190, Döşemealtı / Antalya (Döşemealtı Belediye Binası Arkası)

Adresimiz

Yeniköy Mah. Kırkgöz Cad. Hanife Hanım Sitesi A-Blok No:176 Daire:6,Kat:1, 07190, Döşemealtı / Antalya (Döşemealtı Belediye Binası Arkası)

Telefonumuz

+905069723427

Thumb

Göç Psikolojisi ve Uyum Süreci: Yol Haritanız

Göç Psikolojisi ve Uyum Süreci: Yol Haritanız

Bu araştırma, analiz ve tavsiye yazısı ManageD Consultancy OÜ ve MD Danışmanlık Hizmetleri adına hazırlanmıştır. Yazının amacı, Almanya’ya göç edecekler için yalnızca bilgi sunmak ve göç etme konusuyla ilgili genel farkındalık sağlamaktır. İçerikte yer alan değerlendirmeler, objektif bir bakış açısıyla hazırlanmış olup hiçbir kişi, kurum veya topluluğu hedef alan, suçlayan ya da ötekileştirenbir nitelik-tutum taşımamaktadır. Yaklaşımımız, incelenen konuya dair tarafsız, gerçekçi ve yapıcı bir çerçeve sunmaya dayanmaktadır.

Göç, sadece bir yer değiştirme değil; aynı zamanda köklerinden sökülüp yeni bir toprağa dikilmek gibidir. Kültür, dil, sosyal çevre ve tüm yaşam alışkanlıklarınız derinden sarsılır. Yeni bir ülkeye göç etmek, yalnızca yaşam alanını değiştirmek değil; aynı zamanda duygusal, zihinsel ve kültürel olarak yeniden doğmak anlamına gelir. Almanya’ya yerleşmek isteyen bireyler ve aileler için bu süreç; alışkanlıkların, değerlerin ve sosyal ilişkilerin yeniden şekillendiği bir meydan okuyucu geçiş dönemidir.

Ancak unutmayın, Charles Darwin'in de dediği gibi: “Ne en güçlü olan tür hayatta kalır, ne de en zeki olan... Değişime en iyi uyum sağlayan hayatta kalır.”

İşte bu zorlu değişime ama bir o kadar da öğretici olan "uyum sağlama" sürecini daha mutlu ve sağlıklı geçirmeniz için bir yol haritası:

1. Duygularınızı Kabul Edin: "BURADA OLMAK İSTİYORUM!"

Göç öncesi ve sonrası dönemde duygusal hazırlık büyük önem taşır. Belirsizlik, özlem, heyecan ve bazen kaygı gibi duygular bu sürecin doğal parçalarıdır. Göç sürecinde içinizde fırtınalar kopması son derece normaldir. Özlem, yalnızlık, kaygı, hatta "Ne yaptım ben?" hissi veren pişmanlıklar... Bunların hepsi, bu sürecin doğal ve geçici parçalarıdır. Bu duyguları içinizde tutmak yerine kabul edin.Unutmayın, her "ben buradayım" diyebildiğiniz an, aslında içinizdeki fırtınayı dindirme yolunda bir adımdır. Bu duyguları bastırmadan paylaşmak, aile içinde açık iletişim kurmak; dayanışmayı güçlendirir ve uyum sürecini kolaylaştırır.

2. Gerçekçi Beklentilerle İlerleyin: Pembe Yalnızlık

İlk günlerin her şeyin kolay olacağı, ayaklarınızın altına pembe pamuktan halılar serileceği yanılsamasına kapılmayın. Gerçekçi beklentiler kurun! Yeni bir ülke, yeni kurallar, dil bariyerleri, bürokrasi ve kültürel farklılıklar sizi kesinlikle yorabilir - bezdirebilir. Sabırlı olun. "Bugün tek başıma markete gidip, kasada tek cümle kurabildim ve tren biletini tek başıma aldım" gibi küçük görünen ilerlemeleri birer zafer olarak kutlayın. Her küçük adım, büyük bir yol almanızı sağlar.

3. Göçün Doğal Evrelerini Tanıyın: "Bu Duygular Normal Mİ?"

Göç eden her birey, benzer duygusal evrelerden geçer. Bunları bilmek, kendinizi yalnız hissetmenizi engeller:

  • Balayı Dönemi: Her şey yeni ve heyecan vericidir! Her yerin fotoğrafı çekilir, Almanya'da yaşam temalı videolar sosyal medyada başlar. İlk kez Aldi veya Lidl'den alışveriş yaparken Türkiye'deki fiyatlarla kıyas yapıp heyecan duyulur. :) Yollar, Altyapı, dakik ulaşım sistemi ve trafik kuralları sizi hayran bırakır.
  • Kriz Dönemi (Kültür Şoku): "Ich Verstehe Nur Bahnhof!" Balayı biter, zorluklar - meydan okumalar belirginleşmeye başlar. Yalnızlık artar. Yeni Göçmenlerin çoğu, ilk dönemlerde “kültür şoku” olarak adlandırılan duygusal dalgalanmalar yaşayabilir. Özlem: Ailenizle ve arkadaşlarınızla yaptığınız telefon görüşmeleri sırasında gözleriniz dolar, burnunuzun direği sızlar.Bu geçici bir evredir ve zamanla yerini kabullenmeye, öğrenmeye ve yeni yaşam biçimini benimsemeye bırakır. Kendinize sabır göstermek, gerektiğinde profesyonel destek almak bu süreci sağlıklı atlatmanızı sağlar.
    • Bürokrasiyle (Adres kaydı, Steuer-ID numarası, anlaşılmayan resmi mektuplar, vize süresi dolarken yabancılar dairesinden termin bulamama vb.) uğraşırken stres tavan yapar.
    • "Ich habe nicht verstanden" (Anlamadım) cümlesi hayat mottosu olur.
    • Aile ve arkadaşlarla yapılan telefon görüşmelerinde gözler dolar.
    • "Ich verstehe nur Bahnhof" cümlesi, Gastarbeiter'lerin 60 yıl önceki tarihsel bir çığlığıdır ve günümüzde "Hiçbir şey anlamıyorum!" manasında bir espri olarak kullanılır. Sizin de hislerinizin özetidir.
  • Uyum Dönemi (Alışma): "Artık Burası da Benim Köşem "Kriz yavaş yavaş yerini çözümlere bırakır. Kültüre alışmaya, başa çıkma yolları bulmaya başlarsınız. Unutmayın, uyum büyük adımlarla değil; küçük ama kararlı adımlarla gerçekleşir.
    • Dil kursunda yavaş yavaş sohbet etmeye başlarsınız, ilk Alman şakasını anlarsınız.
    • Favori bir kafeniz, marketiniz veya parkınız olur; "kendi köşenizi" bulursunuz.
    • Komşuyla selamlaşmak artık stres değil, günlük rutinin bir parçasıdır.
    • Bisiklet alır ve ilk kez güvenle şehir içinde dolaşırsınız.
  • Entegrasyon (Denge): "Ben Hem Buradanım Hem Oradan" Artık hem kendi kimliğinizi koruyup hem de yeni alman kültürüne ait hissedersiniz. “Kurulu düzenimiz olmasa, geri geliriz yeğenim, Türkiye cennet evresidir bu"; İki kültür ve ülke arasında içinizde bir denge kurmaya başlarsınız.
    • Hem Almanca konuşulan ortamlarda hem Türk arkadaş grubunda kendinizi rahat hissedersiniz.
    • Almanların Oktoberfest'ine gider, aynı hafta sonu Türk usulü mangal yaparsınız.
    • İşte veya okulda kendinizi "yabancı" değil, ekibin doğal bir parçası gibi hissedersiniz.
    • "Artık burası da benim evim" duygusu kalıcı olarak benliğinize yerleşir ve özgüveniniz artar.

4. Destek Ağınızı Proaktif Bir Şekilde Kurun: "Yalnız Değilsiniz!"

İlk günden itibaren sosyal ilişkiler kurmaya çalışın. Komşunuza “Guten Tag” demek, toplu taşımada selam vermek, yerel etkinliklere katılmak gibi günlük davranışlar bile bile önemli bir ilk adımdır ve psikolojik geçiş sürecinizi destekler. Türkiye'deki ailenizle düzenli iletişimi sürdürün ama Almanya'daki yaşamınıza da odaklanın. Aşağıdaki kurumlar sizin için burada:

Resmî Kurumlar ve Belediyeler

• Welcome Center (Willkommenszentrum): Yeni gelenlere şehir tanıtımı, kayıt işlemleri, entegrasyon desteği sağlar. Her belediye de böyle birimler-ofisler olmayabilir.

• Bürgeramt (Vatandaşlık Ofisi): Adres kaydı (Anmeldung), resmi belgeler, diğer işlemleri yapar.

• Ausländerbehörde (Yabancılar Dairesi): Oturum kartı başvurusu, çalışma izni, vize uzatma işlemlerini yürütür ve takip eder.

• Jobcenter / Agentur für Arbeit: İş arama, işsizlik yardımı ve diğer sosyal destekler, mesleki eğitim (Umschulung) destekleri sağlar.

 

Göç ve Entegrasyon Danışma Merkezleri

• Migrationsberatung für Erwachsene Zuwanderer (MBE): Yetişkin göçmenlere danışmanlık (iş, eğitim, sağlık, dil kursu yönlendirmesi).

• Jugendmigrationsdienst (JMD): 27 yaş altı genç göçmenlere rehberlik (okul, staj, meslek eğitimi, sosyal entegrasyon).

• Integrationszentren (Entegrasyon Merkezleri): Sosyal haklar, sağlık sigortası, iş bulma konularında destek.

• AWO (Arbeiterwohlfahrt), Caritas, Diakonie, DRK (Kızılhaç): Sosyal danışmanlık, entegrasyon kursları, birebir hukuki rehberlik.

 

Dil ve Eğitim Kurumları

· Volkshochschule(VHS – Halk Eğitim Merkezi): Dil kursları (Integrationskurs, Berufssprachkurs), kültürel etkinlikler ve Almanya'ya dair seminerler ve sosyal etkinlikler düzenler. Her şehirde bulunur.

• Goethe-Institut: Profesyonel dil kursları, sınav hazırlıkları.

• Universitäten & Studienkollegs: Akademik eğitim, hazırlık kursları.

• Berufsschule (Meslek Okulları): Mesleki eğitim (Ausbildung) süreçlerinde destek.

 

Kültür ve İnanç Merkezleri:

o  DITIB (Türk-İslam Birliği): Dini ve kültürel destek sunar, sosyal etkinlikler organize eder. Türkiye Diyanet Başkanlığına bağlıdır.

o  TGD (Türkische Gemeinde in Deutschland): Sosyal entegrasyon, eğitim ve hak danışmanlığı konularında faaliyet gösterir.

o  Alevi Kültür Merkezleri (AABF – Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu) : Kültürel etkinlikler, dayanışma ve entegrasyon sürecinde önemli bir destek noktasıdır. Almanya genelinde faaliyet gösteren demokratik, kültürel ve inanç temelli kuruluşlardır.

o  Cemevleri, Camiler, Kiliseler, Sinagoglar: Sosyal bağlar ve manevi destek.

Sosyal ve Toplumsal Destek

• Stadtbibliothek (Şehir Kütüphaneleri): Ücretsiz/ucuz üyelik, dil öğrenme kaynakları ve kültürel etkinliklerle yeni gelenler için mükemmel bir uyuma başlama yeridir.

• Nachbarschaftszentren (Mahalle Merkezleri): Komşuluk bağları, çocuk aktiviteleri, kadınlar için destek grupları vb. çalışmaları yürütürler.

• Gençlik Merkezleri (“Jugendzentrum”, “Jugendhaus”, “Jugendtreff” gibi adları olabilir): gençlerin sosyal, kültürel, eğitimsel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik kamusal ve sivil toplum tarafından yürütülen kuruluşlardır.  Boş zaman etkinlikleri (dini, kültürel, sportif, müzik, sanat, dans vb.),  Grup çalışmaları, atölyeler, seminerler, Danışmanlık: eğitim, kariyer, sosyal sorunlar, hukuk vb. konularda bilgi ve yönlendirme hizmetleri

  Interkulturelle Vereine (Kültürlerarası Dernekler): Sosyal etkinlikler, danışmanlık,

kültürel buluşmalar düzenlerler.

• Ehrenamtliche Organisationen (Gönüllü Kuruluşlar): Sosyal yardım, yaşlı bakımı, çocuk desteği, gönüllü katılım gibi gönüllü faaliyetleri yürütürler.

Sağlık ve Psikososyal Destek

• Psychosoziale Zentren für Flüchtlinge und Migranten (PSZ): Travma, uyum, psikolojik destek.

• Gesundheitsamt (Sağlık Dairesi): Aşı, sağlık muayenesi, ruh sağlığı yönlendirmeleri.

• Selbsthilfegruppen (Destek Grupları): Depresyon, yalnızlık, bağımlılık gibi konularda dayanışma.

5. Rutinler Oluşturun: "Düzen, Güven Demektir"

Gündelik hayatınıza düzen katmak (her gün aynı saatte yürüyüş, dil kursuna düzenli gitmek, küçük hobiler edinmek) belirsizlik hissini azaltır ve kendinizi güvende hissettirir. Rutinler, yeni hayatınızın temel taşlarıdır.

6. Dil Öğrenimine Zihinsel Yatırım Yapın: "Anahtar Burada!"

Dil, Anahtarınızdır: Gelmeden Önce hiç zaman kaybetmeden Başlayın!

Dil öğrenmek sadece iletişim değil, özgüven ve bağımsızlıktır. Göçün en belirgin zorluklarından biri dil bariyeridir. Almanca öğrenmek yalnızca iletişim kurmak için değil, aynı zamanda topluma ait hissetmek için bir zorunluluktur. Dil, kültürün kapısını açar; günlük konuşmalarda, markette ya da sokakta kurulan basit diyaloglar bile özgüveni artırır. Yanlış yapmaktan asla çekinmeyin; her yanlış dili daha iyi öğrenme için bir fırsatıdır. Almanya'ya gelmeden önce dil öğrenmeye başlamak, sizin için bu uyum sürecini hızlandıran en hayati faktördür. Almanya'ya gelmeden önce kendinizi dile maruz bırakın: radyo dinleyin, TV izleyin ve youtube videolarını bakın, Geldikten sonra da markette etiketleri, yollarda bilbordları okuyun, gazetelere göz atın, sürekli almanya TVlerini izleyin. Pasif dinleme bile beyninizi Almancaya programlar ve Almancayı benimser.

Sıfırdan başlayan biriyle, temel seviyede (A2/B1) Almanca bilen birinin Almanya'daki ilk ayları arasında dağlar kadar fark vardır.

7. Kendi Kimliğinizi Koruyun: "Kökleriniz Sizin Gücünüzdür"

Almanya'da yaşarken kendi kültürünüzü, geleneklerinizi ve değerlerinizi yaşatmaya devam edin. Bu, sizi köksüz hissetmekten korur. Ancak aynı zamanda yeni kültürden öğreneceklerinizi de hayatınıza katmaya açık olun. Bu bir "ya o, ya bu" seçimi değil, "hem o, hem bu" sentezidir.Aynı zamanda yeni kültürden öğreneceklerinizi hayatınıza dâhil edin — bu denge,gerçek entegrasyonun temelidir. Bu dengeyi kurduğunuzda, iki ülkenin ve farklı kültürlerin de zenginliğine sahip olursunuz.

Bu süreç, sabır, emek ve doğru adımlarla sadece bir "uyum süreci" değil, aynı zamanda SİZİN kişisel bir büyüme hikâyenizdir. Bu yolculuk sizindir ve her adımıyla sizi daha da güçlendirecektir.

“Almanya ACI VATAN”

Almanya'daki Türk toplumunun yeni gelen göçmenlere yaklaşımları

Almanya'daki Türk toplumu, Gastarbeiter (Misafir İşçi) dönemiyle 1960’ların başından itibaren gelen ilk nesil ve onların Almanya'da doğup büyüyen çocukları, genellikle daha az Almanca bilen 1970 ve 1980’lerde gelen ikinci ve üçüncü kuşak ile onların Almanya’da doğan-büyüyen eğitim alan (genellikle Almanya vatandaşı olan) çocukları-nesilleri ile, Corona pandemisi sonrasında son 2-3 yılda gelen yüksek nitelikli, üniversite-meslek lisesi mezunu ve genellikle Almanca bilen/öğrenmeye istekli yeni göçmenler arasında belirgin bir kuşak, kültür ve sosyoekonomik uyumsuzluk-istememe krizi yaşamaktadır.

Bu durum, eski yerleşik Türk toplumunun (yani Alman-Türklerin) yeni göçmenlere yaklaşımında çeşitli, hatta çelişkili tepkilere yol açmaktadır. Günümüzün küreselleşen Türkiye’sinden yeni gelenleri tam olarak konumlandırmakta ve anlamakta yaşanan sorunsallar döngüsünde olmaları bu yaklaşımları – çelişkileri çoğaltmaktadır.

Almanya’da durdurulamayan bir iş gücü açığı var; bazı sektörlerde özellikle nitelikli işçi açığı yüksek oranlarda yaşanıyor. Bu, Alman devleti tarafından çözüm olarak eğitimli, vasıflı göçmenlerin daha çok rağbet görmesine neden oluyor. Almanya, nitelikli göçü teşvik eden yasalar çıkarıyor. Bu ekonomik-politik gerçeklik penceresinden baktığımızda; Yerleşik Türk Toplumunun Yeni Göçmenlere Yaklaşımı, genellikle üç ana kategoride inceleyebiliriz: Destekleyici ve Dayanışmacı Yaklaşım, Mesafeli ve Eleştirel Yaklaşım ve Kapitalist-Rekabetçi Yaklaşım.

1. Destekleyici ve Dayanışmacı Yaklaşım (Köprü Kurma ve Uyum)

Bu yaklaşım, çoğunlukla Almanya’da ikinci ve üçüncü nesil doğup büyümüş, eğitimli ve profesyonel alanda başarı sağlamış Türkler (mühendisler, doktorlar, akademisyenler, başarılı iş insanları) ve bazı eski nesil iş insanları arasında görülüyor genelde. Ancak bu yaklaşım çoğunluğu temsil etmez, bu yaklaşımda olanlar Almanya’da azınlıktadır.

Günlük Hayat: Yeni gelenlerin Almanca dilindeki ve Alman bürokrasisindeki zorluklarına karşı pratik yardım sunulur. Örneğin; ilk kiralık konut bulma, Belediye de Anmeldung, yabancılar dairesi (Ausländerbehörde) randevularında rehberlik, hastane de tercümanlık veya diğer işlerde basit çeviri desteği ve rehberlik sağlama.

Çalışma Hayatı: Profesyonel sosyal internet ağları üzerinden yeni gelenlere mentörlük yapılır. İşveren pozisyonundaki Türkler, nitelikli Türk çalışanları aktif olarak kendi şirketlerine veya sektörlerine dahil etmeye çalışır, Göç etmenin zorlukları anlatılır ve uyum süreçlerine hız verilmesi için destek verirler.

Motivasyon: Bu kesim, yeni göçmenlerin başarısını kendi kimliklerinin ve Türk toplumlarının Almanya'daki başarısı olarak görür ve aynı zamanda daha ekonomik işçi olarakta bir işveren ekonomik yaklaşımı içinde onlara "yol açıcı-rehber" olmayı misyon edinir.

2. Mesafeli ve Eleştirel Yaklaşım (Devrecilik)

Bu yaklaşım, özellikle düşük veya orta gelirli, genellikle Türkçe'nin daha baskın olduğu bölgelerde yaşayan ve Alman toplumuna kısmen entegre olmuş, iyi bir eğitim alamamış bazı kesimlerinde gözlemlenir. Bu yaklaşımda olanlar mahallede veya işyerinde mesafeli yaklaşımlarını sürdürürler.

Daha iyi ifade etmek için basit bir örnek vermek gerekirse; Türkiye’de askerlikte “devrecilik” örneği ile anlatmak isteriz. Devrecilik başlangıçta askerlik hizmetini aynı dönemde yapan er ve erbaşlar arasındaki hiyerarşik ilişki ve dayanışma kültürünü ifade eden bir terimdir. Bu kavram resmi bir uygulama değildir; tamamen askerler arasında oluşan geleneksel bir sosyal düzendir ve zamanla kötüye kullanılmış-yozlaşmıştır. Ayrıca belirtmek gereklidir ki; bu tür davranışlar Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından yasaktır ve disiplin suçusayılır.

Buna rağmen devrecilik fiilen askerlikte işler;

“Devre”, Türkiye’de aynı celp döneminde, yani aynı zamanda askere alınan, askerleri ifade eder.  Örneğin, Şubat celbinde askere alınanlar “Şubat devresi”, Mayıs celbinde alınanlar “Mayıs devresi” olarak anılır. Her devre, kendisinden önce gelenlere “abi-usta devre veya Dede”, sonra gelenlere “küçük-acemi-çaylak devre veya Torun” der. Kendi devrendekilere ise "Devrem", "Kardeşim" denir.

Devrecilik, bu “abi-küçük devre” ilişkisine dayanan gayriresmî bir hiyerarşi sistemidir. Daha önce gelen askerler (büyük devreler), kendilerinden sonra gelenlere (küçük devrelere) “askerliğin düzenini öğretirler.” Bu Mesafeli yaklaşımda olanlar ise Almanya’ya yeni gelenlere Almanyayı tüm acı gerçekleri ile tanıtma ve uyum sağlamalarını öğrettiklerini düşünürler.Bu devrecilik anlayışına göre, "üst devreler-dedeler" kendilerinden sonra gelen "alt devrelere-torun-acemi erlere" çeşitli görevler yükleme, emirler verme ve hatta psikolojik şiddet uygulama hakkını kendilerinde görürler. Bu durum, birliğe yeni katılan acemi erlerden, terhisine yakın olan en kıdemli askere kadar uzanan bir hiyerarşi silsilesi yaratır. Küçük devreler, büyük devrelere saygı gösterir, bazı durumlarda onların işlerini kolaylaştırır.Yemek kuyruğunda Önce dede devreler, sonra abi devreler ve en son torun-acemi erler gelir. Küçük devrelere aşırı iş yaptırma, İş paylaşımında: Gece nöbetleri, Ağır işler, temizlik, mutfak, taşıma vb. işler acemi-çaylak devrelere verilir. İzinlerde öncelik üst devrenindir. Üst devrelerin, alt devrelerin kişisel eşyalarına el koyması, kendi görevlerini-yapacağı işleri acemilere yaptırması ve Psikolojik baskıveya zorbalık ile Eşitsizlik ve adaletsizlik hissi haline gelebilir. Zaman geçtikçe herkesin devresi büyür ve aynı saygıyı kendisinden sonra gelenlerden bekler.

"Biz de Yaptık, Onlar da Yapacak" Anlayışı:Kendi alt devreliğinde bu muameleye maruz kalmış askerlerin, üst devre olduklarında aynı davranışları kendilerinden sonrakilere uygulama eğilimi, devreciliğin bir döngü halinde devam etmesine yol açar.

Almanya’daki yerleşik Türklerin mesafeli ve eleştirel yaklaşımda aldıkları tutum özü de askerlikteki devreciliğe maalesef çok benzemektedir. Biz yaptık bunları, Almanlar bizi çok ezdiler, Almanya’yı Almanya biz yaptık, hiç durmadan çalıştık, ezildik, hor görüldük, Dazlak almanlar bizi dışladılar – kovaladılar, 1980-1990larda yaktılar-öldürdüler, Çocuklarımızla dalga geçtiler, her işi yaptırdılar. O zaman yeni gelenlerde bir nevi “Acemi Er- Torun – Çaylak asker – küçük devre” olarak görülmekte, onlarında bu süreçten geçmesi istenmektedir. Bunu göçün getirdiği işyerinde veya mahalle yaşamında doğal bir kültürel-ekonomik-psikolojik bir sınav olarak düşünmektedirler.

Bu devrecilik anlayışı hem mağdur olan acemi askerler yani yeni gelenler hem de genel olarak almanyanın sosyo-ekonomik düzeni üzerinde ciddi olumsuz etkiler oluşturmaktadır.

  • Psikolojik Sorunlar: Sürekli baskı ve aşağılanmaya maruz kalan yeni göçmenlerde anksiyete, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu gibi ciddi psikolojik rahatsızlıklar görülebilir. İşyerine uyumsuzluk, beğenmeme ve ayrılma gibi süreçleri hızlandırır.
  • Almanya’dan Soğuma ve Uyum Zafiyeti: Bu tür uygulamalar, nitelikli göçmenlerin almanya’ya olan güven ve umudunu sarsabilir ve inancını zedeleyebilir. Almanya’dan ayrılma ve bırakıp dönme hissini zirveye çıkarır.

Günlük Hayat: "Siz Kolayına Kaçtınız" Algısı vardır. İlk nesil, büyük zorluklarla ve düşük ücretlerle çalıştığı için, yeni gelenlerin hazır diplomayla gelmesini "zahmetsiz bir yolculuk veya hazırcılık" olarak görebilmektedir. Bu durum da bir kıskançlık veya yadırgama-istememe duygusuna neden olmaktadır.

Kültürel Farklılık: Türkiye’den yeni gelenler şehir merkezlerinde ve daha eğitimli çevrelerde Almanlarla iç içe yaşamayı tercih ederken, yerleşik Türk toplumunun yoğun olduğu bölgelerdeki kendi mahalle-sokaklarında yaşam tarzını ve siyasi görüşlerini eleştirebilmektedir. Yerleşik Türkler yeni gelen göçmenlerin göç nedenlerini anlamaz ve niye Almanya geldiklerini hep sorgularlar. Bu durum, sosyal ve kültürel açıdan iki grup arasında mesafe yaratır. İki Türk toplumu arasında frekans uyuşmazlığını - güvensizliği artırır. Türkiye cennet gibi, havası her zaman güzel, son 20 yılda çok gelişti, büyük yollar-otobanlar, köprüler, havalimanları, hastaneler, savunma sanayi vb. ilerlemeler var. Siz okudunuz, diplomalısınız neden buraya göç ettiniz? gibi mesafeli ve eleştirel çelişkili yaklaşımlar sergilemektedirler. Buda Türkiye’den yeni göç etmek isteyen kişilerde Almanya’daki Türklerin işletmelerinde-yanlarında çalışmama, Almanların şirketlerinde çalışmak istiyoruz, Almanyalı Türklerden uzak duralım tarzında bir bakış açısı ortaya çıkarmaktadır. Yani yeni göçmenlerde daha Türkiye’den gelmeden böyle bir düşünce içinde Almanya’daki yerleşik Türklerle devamlı beraber olmak istemiyor, Almanya’daki yerleşik Türkler de yeni gelen göçmenleri istemiyor ve bunu “ yeni gelenler diplomalı, eğitimli ama boş okumuş, hiçbir şey bilmiyor, sıkı-disiplinli çalışmasını bilmiyor, aşçı ise güzel yemek yapmasını, mühendis ise pense tutmasını, tornavida kullanmasını bilmiyor, yenilerin elinde telefon ve çay bardağı düşmüyor, Almanya’ya çalışmaya değil yatmaya-keyif yapmaya, özgürlüklerinden yararlanmak için gelmişler” şeklinde ifade etmektedirler. Ayrıca yeni göçmenler, hem öz almanlar hem de yerleşik Alman-Türkler (yerel halkla) sosyal ilişki kurmakta, mahallelerde veya iş yerlerinde “içsel kabul” görme hususunda zorlanmaktadırlar.

Çalışma Hayatı: Yeni neslin doğrudan tam zamanlı, iyi maaşlı ve bazen prestijli pozisyonlara girmesi, yerleşik Türk toplumunun bazı kesimlerinde "bizim çocuklarımız burada doğdu, bu imkânları görmedi" şeklinde bir algısal adaletsizlik - kıskanma hissi de yaratabilmektedir.

3. Rekabetçi ve Nötr Yaklaşım

Bu, özellikle ticaret ve küçük-orta işletme sahipleri arasında görülen, duygusallıktan uzak, daha pratik, ekonomik yani “duygusal-parasal” bir yaklaşımdır.

Çalışma Hayatı: Yeni gelen nitelikli işgücü, yerleşik Türk işverenler tarafından verimli ve ekonomik olarak daha uygun veya ucuz bir kaynak olarak görülür. İşveren, yeni göçmenin Almanca bilgisi olsun-olmasın ve deneyimli olanlardan mesleki uzmanlığından faydalanırken, deneyimsizlerin fiziki gücünden yararlanmak için aralarındaki ortak dili ve kültürü bir iletişim kolaylığı olarak kullanır. Sende türksün bende türküm ve sana iş veriyorum, sana Almanya da yeni bir hayat ve kariyer fırsatı sunuyorum. “Bana vefanı-saygını hep göster, verdiğim işleri tüm gücünle yap” tarzında bir beklenti içinde işverenlerin bir kısmı. Bu ilişki, duygusal bağdan ziyade ekonomik verimlilik – performans bazlı yoğun-çok çalışma üzerine kuruludur.

Özellikle ev kiralamalarda; bazı durumlarda yerleşik Alman-Türkler yeni gelen Türklere örneğin ev kiralarken normal fiyatı 1100 olan daireyi 1500 Euro kiralayabilmektedir. Bunu da normal bir durum olarak kabul etmektedir.

 

Yeni Göçmenlerin Deneyimleri: Beklentiler ve Gerçekler

Yeni vasıflı Türk göçmenler (özellikle 25-45 yaş arası beyaz yakalılar), genellikle ilk etapta yerleşik Türk toplumundan bekledikleri desteği bulmakta zorlanabilirler.

Yeni göçmenler, Alman veya uluslararası çevrelerle daha hızlı entegre olmayı tercih eder. Bazı Türk mahallelerinde karşılaşılan düşük Almanca seviyesi ve farklı yaşam tarzı nedeniyle yabancılık hissetme veya entegre olamama korkusu yaşarlar.

Yeni gelen göçmenler arasında eğitim seviyesi yüksek olanların (üniversite mezunu, iyi dil bilen, mesleki nitelikleri güçlü olanlar) daha hızlı iş bulma, kariyer yapma ve topluma entegrasyon açısından daha avantajlı olduğu görülüyor. Nitelikli göçmenlerde bu alanlarda başarı, “pozitif örnekler” oluşturuyor.

Ayrımcılık algısı; Eğitim ve beceri düzeyi yüksek göçmenlerde bile, görünür göçmen kökeninden kaynaklı ayrımcılık (kişisel veya yapısal) hissetme durumu oldukça yaygın. Özellikle iş başvurularında, iş yerinde tanıtım / atama/tayin fırsatlarında, sosyal çevre edinme gibi alanlarda bu tarz yaklaşımlarla karşılaşılmaktadır.

Yerleşik toplumun bürokrasi bilgisi (eskiden kalma prosedürler – yasalar nedeniyle) güncel değildir. Yerleşik Türklerin çoğunluğunda Almanya’daki güncel bürokratik işlemler, çalışma vizesi vb. işler konularında bildikleri 1980-1990-2000lerin başındaki uygulamalar veya kulaktan duyma bilgilerdir. Yeni göçmenler Bürokratik konularda genellikle yerleşik Türklerden ziyade, profesyonel danışmanlık firmalarına veya Alman arkadaşlara yönelmeyi tercih etmektedir.

Yerleşik küçük ve orta büyüklükteki Türk işverenler ücretler de rekabetçi ve çalışma koşullar*saatlerinde sert olabilir, bu da yeni göçmenlerin beklentilerini karşılamayabilir. Almanya’daki sektörlerde gerçek uygulamalarda Restoran-gastronomi sektöründe ortalama çalışma süresi günlük 10 saat, süpermarketlerde en az 9 saat ve haftalık 1 gün izin şeklinde olan işyerleri-işletmeler oldukça fazladır. Sıkı-disiplinli çalışma düzeni vardır. Çalışma sırasında 15 dakika çay-kahve arası verilir, telefona o zaman bakılır. Yemek arası 30-60 dakika arasında sürer. Bu sürelerin ücreti ödenmez. Saatlik ücret ile çalışıldığı için bu çalışılmayan saatin ücretini işveren ödemez. Almanya’nın çalışma hayatının gerçeği budur. Buda yeni göçmenlerde büyük bir hayal kırıklığı, mutsuzluk ve umutsuzluk yaşayabilirler. Dil yeterliliği, mesleki denklik, sertifikaların tanınması, yerel iş kültürüne adaptasyon gibi pratik zorluklar halen önemlidir.

Beklentilerle gerçek arasındaki fark; Birçok yeni gelen nitelikli göçmen, Almanya’ya gelirken beklentileri yüksek; iş, sosyal statü, yaşam standardı vs. Ancak pratikte dil bariyerleri, kültürel farklılıklar, iş yerindeki “network” eksikliği, bazen yerel halk tarafından “yabancı” görülme durumu beklentileri hayal kırıklığına uğratabiliyor, ciddi kültürel şoklar yaratıp yaşatabilmektedir ve acil/acele geri dönüş kararları verilmesine neden olabilmektedir.

İki grup arasındaki ilişkiyi belirleyen temel faktör, dil, eğitim ve sosyoekonomik statüdeki farklılaşmadır. Yeni gelenler, genellikle Alman toplumunda yükselmek için daha fazla çaba gösterirken – daha çok çalışırken, yerleşik toplumun bazı kesimleri alıştıkları rutin de veya bolca “Krank” alarak devam ederler. O zaman çelişkilerde "Kıyas Sendromuna" girilir "Biz çok zorluk çektik, yeni gelenler her şeyi hazır buldu ve bizim çektiğimiz zorlukları-çileleri anlamıyorlar/bilmiyorlar". Diğer mesele ise iki grup arasında kültürel-zihinsel Uçurum vardır. Zira 60 yılda değişen-küreselleşen Türkiye ile Almanya'daki göç süreçlerinde Anadolu’dan getirdikleri "o dönemin donmuş Türk kültürü" arasındaki fark en büyük uyumsuzluğun kültürel temelidir. Ayni dili konuşsalarda, aynı inanç-mezhep veya siyasi görüşte olsalar da “İkimiz de Türküz ama farklıyız”olgusu ortaya çıkmaktadır. Yeni gelenlerde "Biz de Türkiye’de ne tür zorlukların içinden çıkarak buraya geldik" Almanyadakiler bunu anlamıyor-bilmiyor diye hissetmektedir.

Almanca Seviyesi: Yüksek Almanca = toplumun tüm kesimlerinde daha fazla saygı ve sosyal kabul kriteri ve entegrasyonun göstergesi olarak karşımızda bir güneş gibi durmaktadır.

 

Kaynakça:

Oberg, K. (1960). Cultural shock: Adjustment to new cultural environments. Practical Anthropology, 7, 177–182.

Routledge, J. T., & Gullahorn, J. E. (1963). An extension of the U-curve hypothesis. Journal of Social Issues, 19(3), 33–47.

Ward, C., Bochner, S., & Furnham, A. (2001). The psychology of culture shock. Routledge

Araştırma ve analizleri yapılırken yapay zeka uygulamalarından yararlanılarak bu yazı bizim tarafımızdan oluşturuldu ve aşağıdaki yapay zeka uygulamalarından faydalanılmıştır.

Google. (2025). Gemini Yapay Zeka (2.5 Pro versiyonu)

ChatGPT Yapay Zeka ve DeepSeek Yapay Zeka

 

Yazanlar:

Almanca Öğretmeni-Almanya Danışmanı Murat Dinç

Psikolog Merve Bülbül

Sosyal Hizmet Uzmanı Delal Yıldız